Siirler.Biz

Bir Masaldı Bizim Aşkımız

13.09.2010

Bir varmış, bir yokmuş diye başlardı bütün masallar,
Benim çocukluk yıllarımda.
Sonunda da hep gökten üç elma düşerdi
Nasıl da imrenirdim o elmalara,
Bugün gibi hatırlıyorum hala.
Hepsini de hep iyiler alırdı.
Masal dinlerken gözlerim yuvalarından nasıl da çıkardı
Sonunda iyilerin kazandığını bildiğim halde
Yine de hop oturup, hop kalkardım,
İyilerin başına kötü bir şey gelecek diye.

Eskilerden bir deyim vardır bilir misin?
“ Kendi başını bağlayamayan,
Gider gelin başı bağlarmış” diye.
Diyeceksin, sen otur kendi derdine yan,
Sen mi çare olacaksın bilmem ne padişahının,
Karasevdaya tutulmuş küçük kızının kara sevdasına,
Adını artık çoktan unuttuğum
Bilmem ne dağındaki Keloğlanın kafa derisinin yüzülmesine
Halbuki senin vücudunun tüm derileri ne zamandır yüzülmüşte,
Farkında bile değilsin
Ne zaman uyanacaksın bilmem ki,
Gördüğün tüm bu düşlerden.
İlla ki başında kavak yelleri mi esmesi lazım?
Kavak yeleleri dedim de sahi,
Bizim başımızda da esmiştir bir zamanlar değil mi?
Seni tanıdığım o günü şimdiki gibi hatırlıyorum,
Zaten hiç unutmadım ki.
Yalan söylemeye hiç gerek yok,
İlk görüşte kanım kaynamıştı sana.
En çokta ismini sevmiştim
Fuzuli’nin şiirlerindeki kadar saf ve temiz.
Peki o halde ne oldu da değiştin sonradan,
Hiç değişmez diye umutlar bağladığım karlı dağlar gibi sen,
Neden değiştin, neden?

Her gelişimde orası çeker beni,
Görmeden edemem nedense,
Sanki yine, seni bulacağımı sanırım
Ama her seferinde de, hep hayal kırıklığı,
Hep umutsuzluklar…
Neden yakamdan düşmezler ki?
Şikayet ettiğimi sanma sakın,
Benimkisi sözün gelişi,
Ben bu aşkı çekmekten, sana hasret duymaktan
Hep mutlu oldum, her zaman da mutluyum
Bakma sen Ankara’daki tüm ağaçların sarıya döndüğüne,
Varsın döksünler yapraklarını bir bir,
Sen ruhunla, tüm varlığınla hep ordasın,
Orda da hep kalacaksın benim gözlerimde.
Bu can bu bedende oldukça,
Seni hep hatırlayacak, hep de sevecek.
Çünkü seninle güzeldi Ankara,
Seninle güzeldi Cebesi Köprü’sü
Kuşlar daha bir güzel öterdi Kurtuluş Parkı’nda
Her akşam beş treni daha çoşkulu, daha bir ışıltılı geçerdi
Nisan yağmurları daha bir güzel yağardı,
Doyumsuz baharlarda.
Yanı başım kasımpatılarla çevrelenmiş,
Senin sevdiğin renklerde hepside
Sanki hüzün var yapraklarında.
Bu sisli, efsunlu Ankara yok artık seninle aramızda köprü olan,
Nasıl unutabilirim banklarda yudumladığım ucuz şarapları?
Sabahlara kadar arşınladığım karanlık sokakları
Boğuyor beni şimdi, sanki gizli bir el
Kendi kendime çaresiz kalıyorum
Senin de soluduğun havayı soluyamadan yaşamak,
Tek kelimeyle kahrediyor beni.
Sanıyordun ki, seni çok çabuk unutacaktım;
Ankara’dan kopup gittiğin gibi,
Kalbimden de kopacağını sandın.
Sen unutmuş olabilirsin,
Aklına bile getirmezsin belki beni,
Ama sen benden, benimde bunu yapmamı bekleyemezsin
Kılcal damarlarıma dek senin aşkın dolmuşken
Ve de üzerini Sultan Süleyman’ın mührüyle mühürlemişken
Nasıl yaparım bunu ben.

O gün sabahlara dek yapayalnız dolaştığım sokakları
Şimdi seninle birlikte dolaşmayı,
Ne kadar da çok isterdim
Ellerinden sıkı sıkıya tutup,
Seninle ilk kez gittiğimiz parkın kuytu bir köşesinde,
Hüzzam bir keman taksimi dinlemeyi,
Senin için yazdığım tüm şiirlerimi bir çırpıda okumayı,
Şımarık çocuklar gibi illa da bir aferin beklemeyi,
Belki de gözlerini sımsıkı kapatıp dudaklarımdan öpmeni
Hayal de olsa, bende seni çok seviyorum demeni
Nasıl da isterdim.
Ama biz masallarda ki gibi gökten üç elma düşmesini
Korkarım daha çok bekleyeceğiz
Çünkü dinlediğim tüm masallarda,
Elmalar hep iyilerin başına düşüyordu
İyilerin başına…

İbrahim Baykurt

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.